Nuçe(haberler)
 
.
Maxmurlulardan DTP heyetine 10 maddelik talep
ANF tarih 23.12.2009 um 00:12 (UTC)
 HEWLER - Maxmur Kampı'na incele yapmak üzere gelen kapatılan DTP'nin yetkililerinden oluşan heyet, kampta binlerce kişi tarafından karşılandı. Maxmur Mülteci Kampı Demokratik Halk Meclisi incelemelerine başlayan DTP heyetine 10 maddelik talepten bir liste sundu.

Türkiye'nin boşaltılması için çaba harcadığı Maxmur Kampı'nda incelemelerde bulunmak için kapatılan DTP tarafından milletvekilleri Sevahir Bayındır, Özdal Üçer, İbrahim Binici, DTP eski MYK Üyesi Hatice Çoban, Şırnak Belediye Başkanı Ramazan Uysal ve Uludere Belediye Başkanı Şükran Sincar'dan oluşan heyet, Maxmur'a ulaştı.

Maxmur Kasabası girişinde kaymakam Seyit Barzan Kakiyi tarafından karşılanan heyet, daha sonra Maxmur Mülteci Kampı'na gitti. Kapatılan DTP'li heyet Maxmur Kampı'nda kalan binlerce mülteci tarafından karşılandı.

Karşılama ardından incelemelerine başlayan heyet, Maxmur Demokratik Halk Meclisi ile görüşerek, 10 maddeden oluşan talepler dosyasını kabul etti.

Halk Meclisi tarafından heyete verilen dosyada, BM'nin gözetimi ve denetiminde Mahmur Mülteci Kampı'nda yaşayan Türkiye vatandaşı çoğu kadın ve çocuk yaklaşık 12 bin Kürt'ün 15 yılı aşkındır zorlu mültecilik koşullarında yaşam mücadelesi verdiği belirtildi.

“ANAYASADAKİ CAN VE MAL GÜVENLİK HAKKI BİZE TANINMADI”

"Türk devletinin, etnik kökeni, dili ve kültürü ne olursa olsun, her koşulda vatandaşlarının can ve mal güvenliğinden sorumlu olduğu gerçeği anayasal güvence altına alınmıştır" belirlemesine yer verilen dosyada şöyle denildi:

"Ancak bu hak bize tanınmadı. Baskı ve şiddet, faili meçhuller, gözaltında kayıplar, zorla koruculaştırma, yayla yasakları v.b. olağanüstü hal uygulamaları ile yaşadığımız bölge adeta yaşanmaz hale getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin özellikle 1990-94 yılları arasında biz Kürtlere karşı uyguladığı ve giderek rutinleştirdiği şiddet, baskı ve faili meçhul cinayetler yüzünden neredeyse en az bir yakınını kurban vermemiş hiçbir ailemiz kalmamıştır. O dönemde Türk askeri güçlerinin bizlere dayatmış olduğu zorla koruculaşmayı kabul etmedik. Bu gerekçeyle bizlere her türlü baskı ve şiddet uygulamaları reva görüldü. Köylerimiz basıldı; sıra dayağı, işkence ve hakaretlere maruz kaldık. Tank ve top atışlarıyla yerleşim yerlerimiz, otlaklarımız ve ekili arazilerimiz sürekli bombalandı. Uçak bombardımanlarına 'kaza' veya 'yanlışlık olmuş!' dendi. Bu da yetmedi, köylerimiz ateşe verildi, yakılıp yıkıldı. Bölgede oluşturulan koruculuk sistemi çeteciliğe yol açtı. Hiçbir insani, ahlaki ve hukuki kural-kanun tanımayan yaklaşımlar sergilendi. Geçimimizi temin etmek için ihtiyacımız olan temel gıda ürünleri bile karneye bağlanıp engellendi. Özel tim ve korucular, devletin verdiği silahlarla terör estirip sivillere yönelik katliamlar yaptı, kimi korucular ise devletin silahını kendi husumetleri için kullandı. Bu baskı ve şiddet altında yörelerimizde her gün, ne zaman, nerede ve nasıl öldürüleceğimiz korkusuyla yaşamak zorunda bırakıldık."

“TOPRAKLARIMIZI TERK ETMEK ZORUNDA BIRAKILDIK”

Yaşam güvenliğinin tümüyle ortadan kalktığı böylesi koşullarda kendi evlerini, barklarını, doğup büyüdükleri topraklarını terk etmek mecburiyetinde bırakıldıkları ifade edilen dosyada, "Mültecilik koşullarına mahkûm olduğumuz 15 yıllık süreç, bizler için oldukça zorlu ve sancılı geçmiştir. Bugün de hâla insani ve sosyal açıdan birçok sıkıntı çektiğimiz Maxmur'da, mültecilik şartlarında yaşıyorsak, sadece buna mecbur bırakıldığımızdandır. Mültecilik yılları boyunca karşılaştığımız tüm fiili saldırı ve yönelimlere karşın, kendi siyasi ve kültürel kimliğimizle yaşamayı, kendi dilimizi ve kültürümüzü koruyup geliştirmeyi ihmal etmedik. UNHCR'nin sağladığı imkan ve yardımlar temelinde kamp bünyesinde ilk ve orta öğrenim okulları açtık. İlk defa, çocuklarımızı kendi anadilimizle eğitme ve bu anlamda dilimizi, kültür ve geleneklerimizi koruma ve geliştirme olanağına sahip olduk. Tüm zorluklara rağmen örgütlü bir kitle olarak, kendi irademizle kendi yaşamımızı örgütlemeyi öğrenip geliştirdik" denildi.

“DEVLET HİÇBİR SOMUT ADIM ATMAMIŞTIR”

"Türkiye'de siyasi, kültürel, ekonomik, sosyal ve hukuki haklarımız tanınmış ve bunlar anayasal güvenceye kavuşturulmuş olsaydı belki de bugün kendi topraklarımızda özgür ve eşit yurttaşlar olarak yaşıyor olacaktık" ifadelerinin yer aldığı dosyada, şunlar vurgulandı:

"Kürtlerin hak mahrumiyeti, 25 yılı aşkındır süren savaş, devam eden askeri operasyonlar, yeniden artış gösteren faili meçhul cinayetler, çocukların öldürülmesi, siyasal alanda uygulanan baskı, gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle 16 yıldır Irak'ta, bir mülteci statüsünde ve bir mülteci kampında yaşıyoruz. Çok açıktır ki, hiçbir can güvenliğimizin olmamasından dolayı Mahmur mülteci kampında bulunuyoruz. Buna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti devleti bu nedenleri giderecek hiçbir somut adım atmamış, yasal ve anayasal bir güvence sağlamamıştır. Bunun aksine siyasi mültecilik statümüzü ortadan kaldırmak için her zaman siyasi ve diplomatik tehditler ve ticari anlaşmalarla üzerimizde pazarlık yapıp yeni baskılar kurmaya çalışmıştır. Bu amacından bir an olsun vazgeçmedi. Bu temelde Türkiye-Irak-ABD arasında kurulan üçlü koordinasyonun bütün dikkatlerini kampımız üzerine yönlendirmekte, güney Kürdistan hükümetini de buna ortak etmeye çalışmakta ve bununla da BM üzerinde siyasi ve diplomatik baskı kurmaya çalışmaktadır."

“DÖNMEMİZ İÇİN GEREKLİ GÜVENCELER SAĞLANMAMIŞTIR”

Mevcut durumda Türkiye'ye dönmek için gerekli siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel ve en önemlisi de yasal-anayasal güvencenin sağlanmadığına dikkat çekilen dosyada, şöyle denildi: "Buna rağmen kampımıza dönük gizli plan ve fiili girişimler bizde derin üzüntü ve endişeye neden olmaktadır. Şüphesiz Türkiye'ye dönebilmemiz, bir parçası olduğumuz Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümüne dönük güven verici olumlu adımlar atılmasına bağlıdır. Çok bariz olarak Kürt dili, kültürü ve kimliği üzerindeki yasal ve fiili baskılar devam etmektedir. Kürt halkının devredilemez bu haklarının yasal güvenceye alınması için gereken hukuki düzenlemeler yapılmamıştır. Türkiye hâlen Kürt kimliğini, dilini ve kültürünü inkâr eden 12 Eylül askeri anayasasıyla yönetilmektedir. Bu durum bile Türkiye'de kendi anadilimizi, kültürümüzü koruma ve geliştirmenin hukuki dayanaklarının bulunmadığını göstermeye yetmektedir. BM sözleşmeleri başta olmak üzere bütün evrensel sözleşmelerin her halk için en vazgeçilmez haklar olarak gördüğü, kabul ettiği ve güvenceye aldığı, bir halk olmaktan doğan haklarımızın hiçbiri halen tanınmamaktadır. Hak talebimiz ise ayaklanma-isyan olarak nitelenip çözüm yolu olarak 'bastırma-ezme, kökünü kurutma' gibi klasik yöntemler devreye sokulmaktadır. Siyasi-askeri yetkililer sık sık Kürt halkını sindirmek için 'dönüp tarihe bakın ve ders alın' demekle 86 yıllık katliamcı, asimilasyoncu devlet politikalarını bir nevi itiraf etmektedir. CHP'li Onur Öymen'in Meclis konuşması buna somut örnektir. Yine yasal bir siyasi parti olan DTP'nin, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl bir temelde çözülmesi politikaları karşısında Türkiye devleti ve hükümeti bu partiye tahammül edemedi, 12 Eylül anayasasını ve çağdışı siyasi partiler yasasını esas alarak kapattı. Daha vahimi; günümüzde bile Kürtlerin yaşadığı coğrafya halen günlük olarak bombalanmakta, askeri operasyonlar tüm şiddetiyle sürmektedir. Korucular devlet silahıyla her gün yeni bir katliam-vahşet gerçekleştirmektedir. Buna rağmen hiçbir ceza verilmemekte, bu çete odağı tasfiye edilmemekte, tersine devlet tarafından korunmaktadır. PKK'nin ilan ettiği tek taraflı çatışmasızlık kararına rağmen Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürt sorununu şiddetle çözme yönteminde ısrar etmekte, inkar ve imha zihniyetinden bir türlü vazgeçmemektedir. Bu nedenledir ki Kürt bölgesinde çatışmalı ortam olduğu gibi sürmekte ve çatışmalar devam ettiği için de en temel hak olan yaşama hakkı da büyük bir tehdit altında bulunmaktadır. Bu verili durum, her şeyden önce geri dönüşümüzü imkansız hale getirmektedir."

“BARIŞ GRUBUNA YAKLAŞIM GÜVENSİZLİĞİ DERİNLEŞTİRDİ”

Tüm bu olumsuz tabloya rağmen, Kürt sorununun siyasal, demokratik, barışçıl bir çözüme doğru evirilmesi ve çekilen acıların son bulması için, iyi niyet göstergesi olarak önemli bir adım attıklarına işaret edilen dosyada, "UNCHR Kuzey Irak Temsilciliğinin de bilgisi dâhilinde, Maxmur Kampından, 26 kişilik bir barış grubunu Türkiye'ye gönderdik. Gönderdiğimiz bu barış grubu daha Habur Sınır Kapısı'ndan girer-girmez Türk yetkililerin ilk elden yaklaşımı, Kürtçe isim taktığımız çocuklarımızın adlarını değiştirmek olmuştur. Savaşın acı gerçeklerini, neden ve sonuçlarını kavratmak ve yaşanan büyük acılar üzerinden toplumsal uzlaşıyı sağlamakta, basın-medya kuruluşları tarihi bir role sahiptir. Ancak özellikle Türk medyasının yaşanan acıları dindirmek ve toplumsal barışa katkı sunmaktan uzak olan tahrik ve çarpıtmaları bu süreçte çok olumsuz bir rol oynamıştır. Bu durum, bizlerde Türk medyasına karşı güvensizliği derinleştirmiş ve basını kampımızda istememe gibi bir tepki doğurmuştur" denildi.

İŞTE MAXMURLULARIN TALEPLERİ

Dosyada, geri dönüş ve ortak yaşam koşullarının oluşturulup olgunlaşması için de şu talepler sıralandı:

"1-Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşebilmesi ve kalıcı toplumsal barışın tesis edilebilmesi için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin sona erdirilmesi ve önünün açılması, Kürt sorununun barışçıl ve siyasal demokratik çözümü için hazırladığı 'Yol haritası'nın ilgili muhataplarına verilmesi ve tüm kamuoyuna açıklanması,

2-Askeri operasyonların durdurulması, çatışmalı ortamın son bulması,

3-Kürt sorununun barışçıl ve demokratik siyasi çözümünün önünün açılması,

4- Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesine bağlı olarak Kürt halkının özgür iradesini esas alma temelinde çözümün diyalog ve müzakere yöntemiyle gerçekleştirilmesi,

5- Türkiye demokratik ulusunun bir parçası olarak Kürt halk kimliğimiz temelinde ve anayasal güvenceye sahip olarak özgür, eşit ve birlikte yaşamak,

6- Anadilimiz olan Kürtçeyi her yerde özgürce konuşmak, öğrenmek, geliştirmek ve tarihi değerlerimizi, kültürümüzü ve coğrafyamızı anadilimizde yaşamak,

7- Çocuklarımızı Kürtçe adlandırmak, Kürtçe eğitmek ve büyütmek,

8- Kürt halkı olarak tarihimizi, kültürümüzü, sanat ve edebiyatımızı özgürce yaşamak, geliştirmek ve korumak,

9- Kürdistan'ın köy, kasaba ve şehirlerinde özel harekatçı, korucu ve polisin baskı ve zulmünden uzak, yeterli imkanlara kavuşmuş ve güvenlik içinde yaşayabilmek için koruculuk sisteminin kaldırılması,

10- Irak Kürdistan bölgesinde göçmen olarak yaşayan T.C. vatandaşı Kürtler olarak, sekiz ayrı kampta konumlanmış bulunmaktayız. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüyle birlikte Türkiye'nin Kürt bölgesinde kendi öz irademizle yaşamayı ve kendi güvenliğimizi kendimizin sağlayacağı toplu bir yerleşim yerinin yapılması ve dönüşümüzün BM denetiminde olması."

ANF NEWS AGENCY

 

Viyana Eyalet Meclisi oybirliği ile DTP yasağını kınadı
ANF tarih 23.12.2009 um 00:04 (UTC)
 VİYANA - Avusturyalı partilerin DTP’nin kapatılmasını skandal olarak yorumlaması ardından Viyana Eyalet Parlamentosu DTP’nin kapatılmasını tüm partilerin katılımı ile kınadı.

İktidardaki Avusturya Sosyal Demokrat Parti SPÖ Eyalet Milletvekili Nurten Yılmaz’ın önergesi ile Viyana Eyalet Parlamentosunda DTP’nin kapatılması ele alındı.

Parlamentodaki tüm partilerin ortak oyu ile alınan kararda DTP’nin kapatılması şiddetle kınanırken, DTP yöneticileri ile dayanışma içerisinde oldukları vurgulandı. Kamuoyuna yapılan açıklamada “Viyana Eyalet Parlamentosunda grubu bulunan tüm partiler oy birliği ile Anayasa mahkemesinin kararına karşı olduklarını belirtirler ve mahkemenin havadan gerekçelerle DTP’yi kapatmasını eleştirirler” denildi.

Parlamento adına açıklamayı yapan ve önergeyi sunan Nurten Yılmaz, bu yasağın Türkiye’de Kürt azınlığına karşı yapılan baskıların bir devamı olduğunu vurgulayarak Ekim 2009’da da 54 DTP yöneticisinin “terörist” olarak damgalanıp tutuklandığını ve yine muhalif televizyon kanalı Hayat TV’nin de yasaktan nasibini aldığını hatırlattı.

Uluslararası baskının artması ile Hayat TV nin tekrar yayına başladığını belirten Yılmaz, aynı şekilde uluslararası kamuoyunun DTP yasağına karşı da sesini yükselterek, yasağın kaldırılması için Türk yetkililerine baskı yapmasını istedi.

Yılmaz işleyen bir demokraside seçmenin tercih hakkının elinde alınmasına yer olmadığını ifade ederek, Türkiye’deki reform yanlıları ile özelliklede DTP yöneticileri dayanışma içerisinde olacağını dile getirerek Türkiye’ye AB yolunda reform iradesinin hakim olmasını da umut ettiğini vurguladı.

DTP’nin 11 Aralık günü Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanması ardından Avusturya Federal Parlamentosu’nda grubu bulunan partiler, kapatmayı bir skandal olarak değerlendirmiş, halen parti kapatan bir ülkenin AB’de yeri olmayacağını vurgulamıştı.
 

Almanya’da Milli Görüş derneklerinde arama
ANF tarih 02.12.2009 um 23:31 (UTC)
 BERLİN - Milli Görüş teşkilatının Almanya’daki derneklerinde, dolandırıcılıktan aramalar yapıldığı bildirildi.

Köln Başsavcısı Günther feld, Almanya genelinde İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG)’ye bağlı derneklerde arama yapıldığını açıkladı. Başsavcı Feld, aramaların bağışlarda dolandırıcılık suçundan gerçekleştirildiğini kaydetti.

Aramaların, Kuzey-Ren Vestfalya eyaletinde 12 yerde, Berlin, Hamburg, Frankfurt ve Münih kentleri dahil Almanya genelinde ise 14 ayrı yerde yapıldığı kaydedildi.

Milli Görüş Teşkilatı, 1990’lı yıllarda Avrupa’da onbinlerce Kürt ve Türk müslümandan Türkiye’den senetler karşılığında 5 milyar Euro para almasıyla biliniyor.

ANF NEWS AGENCY
 

Diyarbakır'da Pazar günü kitlesel eylem yapılacak
ANF tarih 02.12.2009 um 23:26 (UTC)
 AMED - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşullarının ağırlaştırılmasına ilişkin Diyarbakır'da kitlesel bir açıklama yapacağını duyuran Amed Halk İnisiyatifi, "Gün, önder Apo'nun etrafında kenetlenme günüdür. Gün Agitleşerek tasfiye sürecini boşa çıkarma günüdür. Amed'te halkımızla bu sürece sessiz kalmayacağımızı ortaya koyacağız" dedi.

Amed Halk İnisiyatifi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşullarının ağırlaştırılmasına ilişkin Diyarbakır'da kitlesel bir açıklama yapacak. Önümüzdeki Pazar günü saat 12.00'de DTP Diyarbakır İl Binası önünde yapılacak olan açıklamaya ilişkin yazılı açıklama yapan Amed Halk İnisiyatifi, "Önder Apo 11 yıldır tek kişilik ve ağır işkence koşullarında tutulduğu halde Kürt ve Türk halkının kardeşliği için ve akan kanın durması için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bütün bu kötü koşullara rağmen kendi durumunu ve sağlık sorunlarını sürekli ikinci planda tutarak barış, kardeşlik ve çözüm için uğraşmış ve defalarca barış çağrısı yapmıştır. Buna rağmen Kürt Halkının iradeleşmesini hazmedemeyen AKP Hükümeti ve Türk devleti adeta bu çağrılara fiziki işkenceye varan saldırılar ile cevap vermiş ve bir halkın Önderliğini adeta ölüme terk etmiştir" dedi.

Öcalan'ın sağlık koşullarından AKP hükümeti ve onun işbirlikçilerinin sorumlu olduğunu belirten Amed Halk İnisiyatifi, "Faşist çetelerini tahrik ederek Kürt'lerin üzerine salan Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan ve onun faşist destekçileri bilmelidirler ki Önder Apo'nun bu koşullarda İmralı'da geçireceği her günün ve her anının hesabını soracağız. 'Önderliğimizin cezaevi koşulları düzeltilsin' demiyoruz 'Önderliğimiz serbest bırakılsın' diyoruz" ifadlerini kullandı.

"Amed halkını serhıldan ruhuyla Önder Apo'nun etrafında kenetlenmeye ve ona yönelik her türlü saldırıya en ağır şekilde cevap vermeye çağırıyoruz" diyen inisiyatif, Pazar günü yapılacak olan açıklamaya katılım çağrısı yaptı.

ANF NEWS AGENCY


 

Diyarbakır'da Pazar günü kitlesel eylem yapılacak
ANF tarih 02.12.2009 um 23:26 (UTC)
 AMED - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşullarının ağırlaştırılmasına ilişkin Diyarbakır'da kitlesel bir açıklama yapacağını duyuran Amed Halk İnisiyatifi, "Gün, önder Apo'nun etrafında kenetlenme günüdür. Gün Agitleşerek tasfiye sürecini boşa çıkarma günüdür. Amed'te halkımızla bu sürece sessiz kalmayacağımızı ortaya koyacağız" dedi.

Amed Halk İnisiyatifi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın tutukluluk koşullarının ağırlaştırılmasına ilişkin Diyarbakır'da kitlesel bir açıklama yapacak. Önümüzdeki Pazar günü saat 12.00'de DTP Diyarbakır İl Binası önünde yapılacak olan açıklamaya ilişkin yazılı açıklama yapan Amed Halk İnisiyatifi, "Önder Apo 11 yıldır tek kişilik ve ağır işkence koşullarında tutulduğu halde Kürt ve Türk halkının kardeşliği için ve akan kanın durması için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bütün bu kötü koşullara rağmen kendi durumunu ve sağlık sorunlarını sürekli ikinci planda tutarak barış, kardeşlik ve çözüm için uğraşmış ve defalarca barış çağrısı yapmıştır. Buna rağmen Kürt Halkının iradeleşmesini hazmedemeyen AKP Hükümeti ve Türk devleti adeta bu çağrılara fiziki işkenceye varan saldırılar ile cevap vermiş ve bir halkın Önderliğini adeta ölüme terk etmiştir" dedi.

Öcalan'ın sağlık koşullarından AKP hükümeti ve onun işbirlikçilerinin sorumlu olduğunu belirten Amed Halk İnisiyatifi, "Faşist çetelerini tahrik ederek Kürt'lerin üzerine salan Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan ve onun faşist destekçileri bilmelidirler ki Önder Apo'nun bu koşullarda İmralı'da geçireceği her günün ve her anının hesabını soracağız. 'Önderliğimizin cezaevi koşulları düzeltilsin' demiyoruz 'Önderliğimiz serbest bırakılsın' diyoruz" ifadlerini kullandı.

"Amed halkını serhıldan ruhuyla Önder Apo'nun etrafında kenetlenmeye ve ona yönelik her türlü saldırıya en ağır şekilde cevap vermeye çağırıyoruz" diyen inisiyatif, Pazar günü yapılacak olan açıklamaya katılım çağrısı yaptı.

ANF NEWS AGENCY


 

Marmara Halk İnisiyatifi’nden sert uyarı
ANF tarih 02.12.2009 um 23:19 (UTC)
 İSTANBUL - Marmara Halk İnisiyatifi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın İmralı'daki koşullarının ağırlaştırılmasına karşı sert bir mesaj yayınlandı. İnisiyatif, "Önderliğimizin koşulları düzeltilmediği müddetçe devlete, hükümete ait bütün kurum kuruluş ve ekonomik kaynakları hedefimizdedir" diye belirtti.



Marmara Halk İnisiyatifi, Öcalan'ın yeni nakledildiği F tipi cezaevindeki koşullarının ağırlaştırılmasına sert tepki gösterdi. Yazılı bir açıklama yapan İnisiyatif, tıkanan sürecin önünü açılması için Öcalan'ın çağrısı üzerine Kandil ve Maxmur kampından iyi niyet adımı olarak Barış Grupları'nın gönderildiğini hatırlattı. Buna karşın AKP hükümetinin 'demokratik açılım'ı Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etmeye yönelik bir devlet politikası haline getirildiğine vurgu yapılan açıklamada, "Devlet yetkililerinin açıklamalarından yola çıkarak dil ve üsluba yansıyan demokratik açılım ve Kürt sorunun tartışmalarından çok Önderliğimizin ve hareketimizin 30 yıllık emek kazanımlarını tasfiye sürecinin olduğu bilinmektedir" diye belirtildi. Öcalan'ın koşullarının iyileştirme adı altında odasının değiştirildiğine dikkat çekilen bildiride, "Önderliğimizi kaldığı oda değiştirilmiş, 12 metre kareden 6 metrekarelik bir odaya yerleştirilmiştir. Önderliğimiz götürüldüğü oda kendisinin de ifade ettiği gibi tam bir 'ölüm çukuru'dur. Yerleştirildiği yeni odada önderliğimin fiziki ve psikolojik olarak günbegün ölüme sürüklenmektedir. Marmara Halk İnisiyatifi olarak bu durum kabul edilemez" denildi.

Devletin ve hükümetin Kürt halkının birinci derecede hassasiyet konusu olun Öcalan'a yaklaşımını bir an önce gözden geçirmesi gerektiği çağrısında bulunan Halk İnisiyatifi şöyle dedi: "Önderliğimizin bu durumu devlet yetkililerince derhal düzeltilip özgürlüğü sağlanmalıdır. Aksi taktirde devlet ve hükümete ait olan bütün kurum kuruluş ve ekonomik kaynakları hedefimizdedir. Gelişecek olan her türlü olumsuzluktan AKP Hükümeti ve devletin sorumludur. Marmara Halk İnisiyatifi olarak Önderliğimiz üzerinde oynanan oyunlara sessiz kalmayacağız. Başta fedakar Kürt gençliği ve kadını olmak üzere bütün yurtsever fedakar halkımızın önderliğimiz üzerindeki uygulamalara sessiz kalmamaya bulundukları her alanda demokratik tepkilerini en üst düzeyde dile getirmesini istiyoruz. Gün Önderliğimize sahip çıkma günüdür."

ANF NEWS AGENCY

 

<- Geri  1  2  3  4  5 Devam -> 
 
  Bi giştî mêvan 158145 ziyaretçi (478926 klik) livir bun  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden